Atatürk’ün ölüm yıldönümü veya aramızdan ayrılışı ifadelerini özellikle kullanmadım. Bunu Atatürk’ün kendi ifadesiyle şu şekilde açıklamak istiyorum: “İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal’den ise ancak biz diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık münevver, milliyetperver vatandaşlar…İşte o Mustafa Kemal ölmez!”
Yine Atatürk’ün; “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” ve “Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir” sözleri de onun fikirlerini anlayıp, inkılâplarına sahip çıktığımız müddetçe Türk milletinin ruhunda yaşamaya devam edeceğini ifade etmektedir.
En büyük eserinin Cumhuriyet olduğunu belirten Atatürk, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” diyerek Türk milletinin onun fikirlerine ve inkılaplara sahip çıkacağına olan inancını vurgulamıştır.
Hür ve demokratik bir ortamda müreffeh bir şekilde yaşayabilmek ve yarınlara umutla bakabilmek için Atatürk’ün bizlere emaneti olan Cumhuriyet rejimine sahip çıkmamız şarttır. Bu da ancak iç kavgalara sürüklenmeden milli beraberlik ve milli dayanışma ile mümkün olacaktır. Atatürk'ün ısrarla belirttiği gibi, ortak bir tarihin, ortak kederlerin ve ortak bir kaderin aralarında sayısız bağlar ördüğü yurttaşlar, ırk, mezhep, sınıf kavgalarıyla bölünüp parçalanmamalıdır. "Yurtta barış" ancak böyle sağlanabilir.
Atatürk, büyük bir Türk milliyetçisiydi. Milliyetçiliği reddeden teori ve görüşlere hiç itibar etmemişti. Ancak, bütün başka milletleri hor gören, aşağılayan, saldırgan bir tutumu da asla benimsememişti. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi bu yaklaşımın bir sonucudur.
Bilim ve teknolojinin insanların ve milletlerin hayatında gitgide artan ölçüde etkili olacağını gören Atatürk, manevî mirası olarak, bilim ve aklı bırakmıştır. Atatürk, çağdaş, medeni, müreffeh bir toplum yaratma hedefine ulaşabilmek için, akıl ve bilimi rehber edinmemizi öğütlemiştir. Akılcı ve bilimsel yaklaşımın doğal sonucu olarak, her türlü bağnazlığı (taassubu) reddederek, vicdan ve düşünce hürriyetine saygı duymamız gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu da ancak Laiklik ilkesi sayesinde sağlanabilecektir.
Atatürk ilke ve inkılâplarına olan sarsılmaz inancımız sayesinde, onun emanetine sahip çıkarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etme azim ve kararlılığını devam ettirmeye mecburuz. Şartlar ne olursa olsun ümitsizliğe kapılmadan Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe azimle yürüyeceğiz. Keşke Atatürk yaşasaydı veya onun gibi bir lider asla gelmez diyerek şikayet etmeye hakkımız yok. Çünkü konuşmamın başlarında belirttiğim gibi Atatürk bu millettin bağrından çıkmış bir liderdir. Kendi ifadesiyle milletin içerisine düştüğü en zor şartlarda bir Türk anası Mustafa Kemal’i doğurdu ise gerektiğinde Türk anaları daha nice Mustafa Kemaller doğuracaktır! Zaten o kudretin milletin özünde olduğunu Atatürk kendisi ifade etmiştir. Buna olan inancımızı kaybetmeyeceğiz.
Atatürk her zaman için bizlere yol gösterici olmaya devam edecektir. Nasıl ki 19 Mayıs’ta Samsun’dan bir güneş gibi milletin karanlık kaderini değiştirmek üzere Anadolu’ya doğduysa, bugünlerde aslında ben yanınızdayım dercesine her Haziran ayının son haftasında yurdumuzun en doğusunda Ardahan’da, Damal ilçesinde Atatürk’ün silüeti dağlara yansımaktadır. Bu doğa olayı bizlere Atatürk’ün dünya döndükçe önderlik edeceğinin bir işareti olsa gerek.
Atatürk, Türk evladı ecdadını tanıdıkça büyük işler başarmak için kendisinde güç bulacaktır ifadesiyle Türk milletinin özünde barındırdığı, zorlukların üstesinden gelme kabiliyetine sahip olduğunu belirtmek istemiştir. Gençliğe Hitabesinin sonundaki, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” ifadesi de bunu vurgulamaktadır. Bugünlerde her zamankinden daha çok Atatürk’ün düşüncelerine, ilke ve inkılaplarına sahip çıkmamız gerektiği, bütün dünyada, ülkemizin yakın çevresinden veya yurt içerisinde yaşadığımız olaylara baktığımızda daha net bir şekilde gözükmektedir.
Ufukların ötesini görebilen bir lider olarak 100 yıl öncesinden söylediği sözler sanki bugün söylenmişçesine yolumuzu aydınlatmakta bize yol göstermektedir. Atamızın fikirleriyle aydınlattığı yolda, akıl ve bilimin ışığında yürüyerek gösterdiği hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim!
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere ebediyete intikal eden tüm gazilerimiz ile gözlerini kırpmadan kanlarını bu toprağa dökerek bizlere vatan haline getiren aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anarak sözlerimi burada sonlandırıyorum.